OLAY: Kalabalık İsa’yı izliyordu.
AYETLER: “Eriha’dan ayrılırlarken büyük bir kalabalık İsa’nın ardından gitti. Yol kenarında oturan iki kör, İsa’nın oradan geçmekte olduğunu duyunca, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halimize acı!” diye bağırdılar. Kalabalık onları azarlayarak susturmak istediyse de onlar, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halimize acı!” diyerek daha çok bağırdılar. İsa durup onları çağırdı. “Sizin için ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu. Onlar da, “Ya Rab, gözlerimiz açılsın” dediler. İsa onlara acıdı, gözlerine dokundu. O anda yeniden görmeye başladılar ve O’nun ardından gittiler. (Matta 20:29-34, İncil)
İSA’NIN DUYGUSU: Merhamet
NEDENİ: İki kör adam iyileştirilmek için yalvardılar.
EYLEM: Onları iyileştirdi.
ÜZERİNDE DÜŞÜNMEM GEREKEN KONU:
Hayatınızın çoğunu, yolun kenarındaki kör adamlar gibi İsa’nın geçmediği yerlerde oturarak geçirdiğinizi söylesem doğruyu söylemiş olur muyum? Ya da geçtiyse de O’na pek dikkat etmediniz. Bu doğruysa umarım bu dizideki makaleler, sıcak bir yaz gününde serin ve tazeleyici bir esinti gibi size teşvik olur.
Kutsal Yazılar’da İsa’nın Eriha yolundan tekrar geçmesine ilişkin bir kayıt olmadığı için iki kör adamın İsa’ya bu şekilde seslenmeleri büyük akıllılıktı. Ya şimdi ya hiç. Bu kör adamlar İsa Mesih hakkında daha önce duymuşlardı. Şimdi ise O’nu görmek istiyorlardı. Yoksul oldukları halde bozukluk ya da altın istemediler. Sadece merhamet için yalvardılar. Ne için yalvardıklarını düşündüğüm zaman aklıma 4 Kardeş ve Nehrin Cazibesi adlı makale geliyor. Okuduğum en etkileyici hikayelerden biridir. Bir ara okumanızı öneririm. Üç kardeş hiç merhamet için yalvarmadılar. Neden yalvarmadıklarını öğrenin sonra da onların yaptığını yapmayın.
Sizin hikayemizdeki kalabalığı düşündüğümde, şu anda yaşadığınız yeri düşünüyorum. Büyük olasılıkla çevrenizdeki hemen hemen herkes Müslüman. Benim yaşadığım yerde ise çevrem Katolikler’den oluşuyordu. Bütün akrabalarım Katolik’tir. Dolayısıyla siz ve ben muhtemelen çok farklı yetiştirildik. Benim yetiştirilme biçimim sizinkinden daha iyi değil, sadece farklı. Sizin tek bildiğiniz İslam. Ben ise her gün Katoliklik ve erdemleri üzerine vaaz dinlerdim. Aramızdaki fark, sizin için farklı inançları araştırmanın daha zor olduğudur.
Gerçek İsa
İnsan, İsa’yı izleyen kalabalığın kör adamların duygulu yalvarışlarından etkileneceğini düşünürdü. İki adam da görmeyi yürekten arzuluyordu. Yalvarışları herkesin yüreğini cız ettirmeliydi. Ama öyle olmadı. Herhalde siz bunu anlayabilirsiniz. İsa Mesih’e ilginizden söz ettiğinizde size karşı çıkacaklarının farkındasınızdır. Ama yine de buradasınız ve İsa’yı dinliyor, O’nun hakkında düşünüyorsunuz. Ben sonunda Katolikliği bıraktım. Gerçek İsa’yla ilgili şeyler duydum ve İncil’i okumaya başladım. Sizin tanıklığınız ne olacak? Bilmiyorum ama emin olduğum bir şey var. Tanrı’yı, altın ve saklı hazineler arayan adamların duyduğu türden bir arzuyla tanımak isterseniz O’nu bulursunuz. İşte Tanrı’nın vaadi:
“Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız. Kendimi size buldurtacağım” diyor Tanrı.” (Yeremya 29:13-14, Eski Antlaşma)
Kör dilencilerin durumunda Tanrı sözünü tuttu ve güvenilir olduğunu kanıtladı. Kutsal Kitap’ta hiçbir yerde Tanrı’nın kendisini boşu boşuna aradığımızı söylediğini görmüyoruz. Tekrar tekrar şuna benzer vaatlerle karşılaşıyoruz:
“İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır. Tanrı’ya yaklaşan, O’nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendireceğine iman etmelidir.” (İbraniler 11:6, İncil)
Tanrı’nın sizi ödüllendireceğine olan inanç, Tanrı’nın varlığına olan inanç kadar gereklidir. Tanrı, bunu söylüyor. Bu harika bir gerçek ama insanlar bu ayeti okuduklarında yaptıkları iki yaygın hataya işaret etmek istiyorum. 1) Tanrı’nın sözünü ettiği ödüllerin yaptığımız iyi işlerle hiçbir ilgisi yok. Tanrı’dan gelen ödüller, iyi işlerin değeriyle değil, imanla ilgilidir. İncil’i ve bu web sitesindeki makaleleri okuduğunuz zaman göklerde sonsuz yaşamın, Tanrı’nın size vermek istediği bir armağan olduğunu öğreneceksiniz. Ne kadar iyi olduğunuz ya da kaç tane iyilik yaptığınızla hiç ilgisi yoktur. Birincisi, kimse cenneti hak edecek kadar iyi değildir. Tanrı’dan gelen bu inanılmaz armağan imanla alınır. İman, artı başka bir şey değil. Sadece iman. 2) Ödülün, Tanrı’ya yönelmede bizi harekete geçiren şey olmamasına dikkat etmeliyiz.
Sorularınızı Çalmak İstiyor!
İblis’in en ölümcül tuzaklarından biri nedir biliyor musunuz? Yanıtlarınızı çalmak değil. En ölümcül tuzaklarından biri sorularınızı çalmasıdır! Tek yapmanız gereken kalabalığı izlemek. Varoluşunuzun anlamı konusunda çevrenize uyum sağlayın. ‘Kadere’ olan inancınızın, şu an hayatınızda deneyiminizden daha fazlasını istemenize engel olmasına izin verin. Yaşamınız öğrendiklerinizin bir yansımasıdır. Yolda bir yerlerde kendinize zarar veren birkaç inanç öğrendiniz. Tanrı hakkında sizden gerektiğinden çok daha fazla bir süre uzak tutulmuş bazı şeyleri öğrenerek yaşamınızı değiştirmenin zamanı geldi.
Tanrı’yla başlayalım. Yaratıcımız, kendisini kişisel olarak tanımamızı isteyen kişisel bir Tanrı’dır. ‘Göksel bir kuvvet’ ya da ‘bilinemez bir varlık’ değildir. Tanrı hakkında birkaç olguyu iyice bilmek yeterli değildir – sizin için yeterli değildir ve Tanrı için hiç yeterli değildir. Tanrı, kendisiyle kişisel bir ilişkimiz olmasını istiyor. Bu mümkün olsaydı, böyle bir ilişkiye sahip olmak ister miydiniz? Sizin yerinizde olsam, bunun araştırmaya ve hakkında öğrenmeye değer bir şey olduğunu söylerdim!
Bu web sitesinde çeşitli makaleler okuduğunuza göre Hristiyanlık’ın öğretişlerini araştırıyorsunuz, o halde sizi tebrik etmek isterim. Bildiğiniz gibi sadece üç tane tek tanrılı din vardır: Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam. Ama şu sonuca varmanıza yetecek kadar okuduğunuzdan eminim: Üç dinde tek Tanrı’ya inanılması, her üçünün de mutlaka aynı Tanrı’ya inandığı anlamına gelmez.
Birçok açıdan aynı değiller mi? Aynı olmadıklarını söylemedim. Fakat söz konusu iki şeyin aynı olup olmaması olduğunda benzerlikler, farklılıklar kadar önemli değildir. Yeni bir araba için alışverişe başladığınızda birkaç tane araba satıcısına gidersiniz. Benzer yanlarına bakmazsınız. Arabaların arasındaki farklara dikkat edersiniz, örneğin, arabaların standart olarak taşıdıkları özellikler ve garantileri. Her arabanın dört tekerleğinin olması ya da kamyona benzememesi önemli değildir. Farklara bakarsınız. Söz konusu, Tanrı’nın ve Allah’ın aynı olup olmaması olduğunda da aynı şey gerçektir.
Daha Doyurucu Bir Nedeni Yok Mu?
Daha önce söylediğim gibi İblis’in en ölümcül tuzaklarından biri, sormanız gereken önemli soruları çalmasıdır. Nasıl olur da insan hiç bir zaman ‘Neden?’ diye sormadan doğar, eğitim alır, işte çalışır, evlenir, çocuk doğurur, çocuk yetiştirir, ölümü görür, çığlık atar, güler, ağlar, işte başarı merdiveninden çıkar ya da iner, emekli olur ve ölür? ‘Yaşamanın daha derin, daha doyurucu bir anlamı yok mu?’ diye sormadan insan nasıl var olabilir? İnsan önce sonsuzlukta nerede olacağını bilmeden nasıl yaşamından memnun olabilir? Tabii, bu gibi şeyler bilinebilirse?
Kör birinin görmesini sağlayamam ama çevremdekilerin ruhsal körlüklerine ışık tutabilirim. Bu, 1.000 parçadan oluşan bir yapbozu yapmalarına yardımcı olmak gibi bir şeydir. Akrabalarım, arkadaşlarım ve komşularım en fazla 399 parçayı yerli yerine yerleştirmiş durumda ama geriye kalan parçalar için kutuya baktıklarında başka bir parça göremiyorlar. Büyükleri ve din önderleri tarafından kendilerine verilen yapbozun içinde çoğu parça çıkmadı. Bunun nedeni, bu iyi niyetli büyükler ve din önderleri, kendi büyüklerinden ve güvendikleri insanlardan yapbozu aldıklarında içinde doğru sayıda parçanın olmamasıdır. Bunun nedeni de onlardan önceki kuşak ve onlardan önce kuşak… anlıyorsunuz, değil mi?
Bizi ilgilendirmesi gereken elimizde yapbozun kaç parçasının bulunduğu veya elimizdeki parçaların kaçının diğer dinlerinkine benzemesi değil. Dünya dinlerinin yapboz parçalarında pek çok ortak parça var. Örneğin, her dinden insanlara cinayetten kaçınmaları ve başkalarının onurlarına saygı göstermeleri öğretilir. Dullar, yetimler veya yoksullar gibi kendilerine yardım edemeyen kişilere yardım etmemiz öğretilir hepimize. Tüm dinler, kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına da öyle davranmamızla ilgili Altın Kurala inanırlar. Ayrıca, ‘Tanrı’ tanımında fikir birliğinde olmasalar da, tüm dinler ilahi bir gerçekliğe tanıklık ederler. Bu inanç bizleri insan yapan unsurlardan biridir.
Bizi ilgilendirmesi gereken, yapbozun eksik parçalarıdır. Eksik parçalar hakkında sorular sormamız gerekiyor. Dediğim gibi İblis’in en ölümcül tuzaklarından biri sormanız gereken önemli soruları çalmaktır. Bugün bu soruların ne olması gerektiği konusunda size yardımcı olmak istiyorum. İşte size sıkça sorulan bir soru. Sizin için bu soruyu yanıtladım.
En yakın arkadaşınız: “Seni bir süreden beri görmedim. Nasılsın?”
Siz: “İdare ediyorum.”
Gerçekte ne diyorsunuz? İyi arkadaş olduğunuza göre birbirinize karşı dürüst olabilirsiniz. Bu yanıtı vererek arkadaşınıza neyi açıkladınız? Yaşamınızı bir arada tutmak için gereken bütün parçalara sahip olmadığınızı söylediniz. Koşullarınız içinde elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz ama hala bir şey eksik. Dinleyin. Parçaların geri kalanını nerede bulabileceğinizi biliyorum.
Daha önce hiç yapboz yaptınız mı? Herhalde ilk yaptığınız yapbozu ana sınıfında yapmışsınızdır. Ya da anne babanız bir tane almış olabilir ve onu evde yapmış olabilirsiniz. Dört parçayı, büyük ve kalın olmalarına karşın bir araya getirmek o kadar kolay değildi, değil mi? Annem, büyük bir yapboz meraklısıydı. Evde her zaman bir masayı yapbozları için ayırırdı. O masada her zaman yapılmakta olan bir yapboz bulunurdu. Çoğu parça yığın olarak durduğunda ve resim, bir şey çıkaramayacak kadar eksik olduğunda kutunun üst kapağını kaldırıp asıl resme bakardım.
Eksiktir!
Ben çoğu insanın yaşamın bütün resmini görmediğine inanıyorum. En önemli parça – sonsuzluktaki nihai varış noktasının ne olacağı bilgisi – eksikse nasıl görebilirler? Eğer yaşamın nihai sorusunu, kimsenin bu soruyu yanıtlayamayacağını düşündüğünüz için son zamanlarda sormadıysanız, böyle bir web sitesine ulaşabildiğiniz için memnunum.
Parçaların geri kalanını nerede bulabileceğinizi biliyorum. Kulağa garip gelse de, bizi bu parçalara iki kör adam götürecek!
İsa’ya en yakın olanların gözünde, bu kör adamların Efendi’ye müdahale etme hakları yoktur. Sonuç olarak, Yeruşalim’e gidiyor, kalabalıklar peşinde giderek artıyor ve dünyasal bir krallık kuracağını düşünüyorlar. Kuşkusuz, yolun kenarındaki kör dilencilerin ihtiyaçlarını dinlemek için zamanı yoktur. Bu nedenle halk kör adamların sessiz olmalarını istiyor. Ayetlerde kalabalığın kör adamı azarlayıp sessiz olmasını istediklerini okuyoruz. Bu olay, bizim için kalabalığın İsa hakkında söylediklerinden çok İsa’ya dikkatimizi vermemiz konusunda bir hatırlatma olsun. Kalabalık söyleniyor, bağırıyorlar ve oldukça rahatsız olmuşlar. ‘Bu dilenciler ne kadar saçma sapan davranıyorlar.’‘Evet, baksana nasıl giyinmişler.’‘İğrenç, baksana nasıl davranıyorlar. ‘Kulaklarım bu utanç verici sese daha ne kadar katlanabilir bilmiyorum. Birisi bunların sesini kessin artık!”
Kalabalık haklı mıydı? İsa’nın bu gibi önemsiz insanlarla uğraşmaktan daha önemli işleri yok muydu?
“İsa onlara acıdı, gözlerine dokundu.”
İsa, gürültücü kalabalığa karşın kör adamları işitti. Bütün insanlar arasında, gerçekten İsa’yı görenler bu iki kör adam! Hem de iyileştikten sonra değil!!! Bunu kast etmiyorum. Görmeye başlamadan önce de görüyorlardı! Burada ilginç olan şeylerden biri daha önce İsa’nın gerçekleştirdiği mucizelerden birini görmemiş olmalarıydı. Kör adamlar sadece mucizeler hakkında başkalarından işitmişlerdi. Bu zamana kadar halk İsa’nın yaptığı en azından on yedi mucize görmüştü. Ulusun din önderlerinin İsa’nın mucizelerine karşılığı ne olmuştu? O kadar kızgın ve kıskançlıkla doludular ki, İsa’yı mucizeleri İblis’in gücüyle yapmakla suçladılar. Peygamberliğin gerçekleşmesi olduğunu söylediğini işittikleri halde bunu söylediler. Birçok kez kendilerinin bulunduğu ortamlarda bunu doğrularken İsa’yı izlediler.
“İsa, büyüdüğü Nasıra Kenti’ne geldiğinde her zamanki gibi Şabat Günü havraya gitti. Kutsal Yazılar’ı okumak üzere ayağa kalkınca O’na Peygamber Yeşaya’nın Kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu: “Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi.” Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O’na bakıyordu. İsa, “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir” diye konuşmaya başladı.” (Luka 4:16-21, İncil)
Bu, dilencilere, Tanrı’nın doğru giysiler, sosyal olarak doğru davranışlar ya da insanın dinsel topluluktaki konumundan çok, doğru bir yüreğe ve İsa hakkında doğru bir anlayışa sahip olmakla ilgilendiğini söylüyordu. Ayrıca, yöntemdeki eksiklerinin, niyetleriyle tamamlanabileceğini de biliyorlardı ve böylece ciğerleri patlarmışçasına bağırdılar. Seslerini duyurdular çünkü Tanrı her zaman kendisini çağıranları duyar.
Kusursuz Bir Mantığa Sahiplerdi
Dilenciler Tanrı’nın merhametli olduğunu ve Tanrı’dan geldiği için Mesih’in de merhametli olacağını biliyorlardı. Kusursuz bir mantığa sahiplerdi. Tanrı merhametli ise ve İsa’nın Mesih olduğuna iman ediyorlarsa İsa’nın merhamet göstereceğini biliyorlardı. Merhamet nedir? Birine acımak mıdır? Kısmen böyle olabilir ama buradaki asıl düşünce yardıma ihtiyacı olan birine pratik olarak yardım etmektir. Ya da merhametin, sevginin nesnesi olan kişinin bir tür sevgiye ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyebiliriz. ‘Merhamet’in daha geniş bir tanımından söz ediyorum çünkü en büyük ruhsal ihtiyacımız kurtuluştur – günahın cezası, gücü ve suçundan kurtuluş. Tanrı bunun için bir çare buldu. Bu çare, göklerde sonsuz yaşam armağanı sonucunu veriyor. Tanrı neden günaha tutsaklık bağından kurtulma ihtiyacımıza karşılık verdi? Merhametli olduğu için. Ele aldığımız ayetlerde iki kör adamın yardıma ihtiyacı vardı – göremiyorlardı – ve İsa onlara yardım etti. Merhamet gösterdi.
Eğer Tanrı’nın merhametli olduğuna inanıyorsanız fakat dininizde en büyük ihtiyaçlarınızın karşılandığını görmüyorsanız, o zaman gerçekte merhametli değildir. Hala O’na inanabilirsiniz. Sadece merhametli olduğunu söylemeyin. Part-time merhametli, bazılarına merhametli, koşullu olarak merhametli, gerçekte merhametli değildir! Merhamet ya Tanrı’dan size doğru sürekli akan bir ırmaktır ya da inandığınız Tanrı merhamet kaynağı değildir. Eğer merhamet yaşamınıza damla damla akıyorsa, inandığınız Tanrı’nın gerçekten ihtiyaç duyduğunuz Tanrı olup olmadığını kendinize sormalısınız. Aynı şekilde, eğer cennette sonsuz yaşam güvenceniz yoksa Tanrı’nın merhametinin güçlü ve taşan ırmağına ne olduğunu kendinize sorabilirsiniz. En büyük ihtiyacınızı karşılaması gerekmez mi?
Sadece Kalabalığa Sormayın!
İnsan olmanın bir yönü, insanın alışkanlıkları, gelenekleri ve inançlarının ötesine bakıp ‘Neden?’ sorusunu sorabilme yeteneğidir. Köpekler ve başka hayvanlar ‘neden?’ diye sormazlar. Fakat Tanrı bizleri düşünen, akıl yürüten kişiler yaptı ve bu nedenle bir şeyi neden yaptığımızı ya da bir şeye neden inandığımızı sorabiliriz, öyle değil mi? Hangi tarihsel kanıtlar inançlarımızın gerçek olduğunu doğruluyor? Sadece kalabalığa sormayın. Kalabalık arasında fikir alışverişi olduğunu görmeyeceksiniz. Kalabalıkların doğasını dikkate aldığınızda, genellikle tek bir sesle aynı şeyi tekrarladıklarını görürsünüz.
Gerçek, özgür araştırmanın dostudur.
Bütün dinsel inançlar kitaplarının Tanrı’nın gerçeğini içerdiğine inanırlar değil mi? Fakat Tanrı’nın İncil’de bize inançlarımızı dikkatli bir şekilde sınamamız gerektiğini söylediğini biliyor muydunuz? Dinleyin: “Her şeyi sınayın, iyi olana sımsıkı tutunun.” (1.Selanikliler 5:21, İncil). İnançlarımızı başkalarının bize söyledikleri üzerine kurmamalıyız. Kutsal Yazılarımız’a, sadece biri bize söylediği için inanmamalıyız.
Nasıl herhangi birinin herhangi bir şeyi kanıtlamak için kanıt sunması gerekiyorsa, inançlarımızı desteklemek için güvenilir kanıt sunmamız gerektiğine inanıyorum. Hıristiyanlık bunu talep ediyor. İncil insanların çoğunun inandığı şeylerle süreklenmememizi söylüyor. Kalabalıklar her zaman gerçeğin tarafında değil. İsa şu sözleriyle bu gerçeği açıkça ifade etti,
“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” (Matta 7:13-14, İncil)
Dinsel inançları sınamak saygısızlık ve doğru düzgün yetiştirilmemek demek değil. Aslında, tam aksi. Tanrı’nın buyruklarını ciddiye aldığımızı gösteriyor. Neden Kuran’ı sorguladığımı görmeniz için bunu anlatıyorum. İnançlarınıza saygı duymadığım için değil. İncil’i de aynı şekilde sorguladım. İncil’i ilk kez okumaya başlar başlamaz, güvenilirliği konusunda kanıtları incelemeye başladım. Neden? Gerçek, özgür araştırmanın dostudur. Gerçekten korkmamıza gerek yok. Başkaları niyetimizi yanlış bir şekilde yargılayabilirler. Bazıları çok fazla soru sorduğumuzu söyleyebilirler. İmanın Tanrı’yı onurlandıran bir şey olduğunu söyleyecekler. Kimsenin Kuran’ı sorgulayamayacağını söyleyecekler. Ben ne öneriyorum? İnandığımız şeyi sorgulamalıyız. Bu kendimize ve Tanrı’ya borçlu olduğumuz bir görev.
İsa ne dedi?
“Eğer bir kimse Tanrı’nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı’dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.” (Yuhanna 7:17, İncil)
İsa’nın öğretişleri ve ilahi yetki hakkındaki en iyi hakemler iki özelliğe sahip kişilerdir. 1) İçten ve doğru bir yüreğe sahiptirler ve 2) Tanrı’nın isteği için gayret gösterirler. İsa, kendi öğretişlerinin araştırılmasına razıydı. Gerçekten hiçbir zaman korkmamalıyız, öyle değil mi? Ayrıca düşünen insanlar olarak, düşüncelerimizi benimsemek için yeteri kadardan az gerekçelere sahip olduğumuz halde bu düşüncelere tutunmaya zorlanmış hissetmemeliyiz.
Katolikliğin doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde düşündüğüm dönemlerde keşke böyle bir web sitesi olsaydı. Sonunda doğru kararı verdim. Sevdiklerimin imanını bıraktım.
Tamam. Biz yeniden hikayemize dönelim. İki kör adama ne gerekiyordu?
İsa’nın döneminde Orta Doğu’da, göz hastalıkları, cüzam kadar iticiydi. Bu nedenle, kör adamın gözlerine dokunmanın özel bir önemi vardı. İsa, sadece onlarla konuşmakla kalmadı, onlara baskı altında oldukları noktada dokundu. İsa, kör adamların gözlerine dokunduğu gibi bizlere de canımızın yandığı noktalarda dokunabilir. Bu gerçekten kaçınmayın. İsa, canınızın acıdığı, yük taşıdığınız ya da baskı altında olduğunuz noktada size dokunabilir.
“Bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır.” (1. Petrus 5:7, İncil)
İncil’i okurken İsa’nın acı içinde insanlara dokunduğunu göreceksiniz. Bu ilahi dokunuşların etkisi farklı insanlar için farklı anlamlara sahipti. İsa ve Cüzamlı Adam‘ın hikayesinden olduğu gibi bazıları için arındıran bir dokunuştu. Bu konuda bu dizide bir makale okuyabilirsiniz. Kişisel olarak ben İsa’nın benim aklımı ve bedenimi arıtmasının ve bana esenlik vermesinin yaşam değiştiren bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Beni içten iyileştirdi ve günahlarımın hasar vermiş olduğu Tanrı’yla ilişkimi eski gönencine kavuşturdu. Eğer tanıklığımı okumak isterseniz “İnsanlar neden İsa’yı Kurtarıcı olarak kabul etmezler?” makalesini okuyabilirsiniz.
Başkaları için İsa’nın dokunuşu yatıştırıcı bir dokunuştu. Elçi Petrus’un kayınvalidesi ateşli bir şekilde yatarken. İsa ona dokundu ve ateş onu terk etti.
“İsa Petrus’un evine geldiğinde onun kaynanasının ateşler içinde yattığını gördü. Eline dokununca kadının ateşi düştü. Kadın kalkıp İsa’ya hizmet etmeye başladı.” (Matta 8:14-15, İncil)
Yine bazıları için İsa’nın dokunuşu aydınlatıcı, güven verici ve özgür kılan bir dokunuştu. Her olayda, alıcı durumda ihtiyaç içinde olduklarını kabul edecek kadar alçakgönüllüydüler. Ve ihtiyaçlarını karşılayacak tek Kişi’nin İsa olduğunu anladılar.
Bu dizide, hakkında okuyacağınız iyileştirmelerin önemli yanı İsa’nın hastalık ve her illeti iyileştirebilme yetisi değil, İsa’nın sosyal ve dinsel tabulara karşı çıkma konusunda hazır oluşudur. İsa’nın bunu yapmaya hazır olması, İsa’nın dönemindeki din önderleri için iyileştirmenin kendisi kadar uygunsuzdu.
Devam etmeden önce iki kör adamla ilgili hikayedeki son sahne gerçekten de bakmaya değer. Sizin de hoşunuza gitti değil mi?
“İsa onlara acıdı, gözlerine dokundu. O anda yeniden görmeye başladılar ve O’nun ardından gittiler.”
En Net Görüşe Sahip Olanlar
Yırtık pırtık giysileriyle kötü kokan ama gözleri pırıl pırıl iki adam, Yeruşalim yolunda İsa’nın arkasında yürüyorlar – yo, hayır, sıçrayarak gidiyorlar. Hep kokusunu aldıkları ama hiç görmedikleri çiçeklere işaret ediyorlar. Hep hissettikleri ama hiç görmedikleri güneşe bakıyorlar. Çok ilginç. O gün yolda olan bütün insanlar arasında en net görüşe sahip olanlar onlar oldu – görmeden önce bile!
Son bir şey. Yüreğinizde ne kadar içtenlikle bağırsanız da, yanlış kişinin dikkatini çekmeye çalışıyorsanız hiçbir anlamı olmayacaktır. Önemli olan ne kadar imanınız olduğun değildir. Kime iman ettiğinizdir. Kime iman ediyorsunuz? Sadece ‘Tanrı’ demeyin. Cinler bile Tanrı’ya iman ediyor ve önünde titriyorlar. Tanrı’nın birliğine inanıyorlar ama bu inanç yaşamlarında bir değişikliğe neden olmuyor.
“Sen Tanrı’nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!” (Yakup 2:19, İncil)
Beni yanlış anlamayın. Kör adamların bağırması iyiydi ama asıl önemli olan İsa’ya hangi adla seslendikleriydi. Mesih’e verilen adla çağırdılar O’nu. Mesih’in Davut’un soyundan gelmesi gerekiyordu. Tevrat ve Zebur’daki peygamberler Mesih’in iki önemli görevi yerine getirmek üzere geleceğini açıkladılar. Birincisi, dünyada günahtan kurtuluş sağlayacaktı. İkincisi, dünyada krallık tahtına oturacaktı. Birincisi, İsa tarafından gerçekleştirildi. İkincisi ise gerçekleştirilecek. İncil’in peygamberliksel bölümlerini çalışırken Rab İsa Mesih’in dünyadaki egemenliğinin bin yıl süreceğini göreceksiniz. Bu bin yıllık dönem Yargı Günü’nden öncedir.
İki kör adamın hikayesinde ilginç olan şey, İsa’ya İncil’de ilk kez bu şekilde seslenilmesidir. Sadece bağırmakla kalmadılar, bu iki kör adam gerçekten de İsa’nın Mesih olduğuna inanıyorlardı! Gelecek Olan hakkında pek çok şey yazılmıştı. Yahudi olsaydınız, O’nunla ilgili peygamberlikleri bilirdiniz.
Bazılarınız bizim hızımıza yetişmiş olmayabilir. Hala İsa’nın egemenlik sürmek üzere döneceği düşüncesiyle aklınız allak bullak olmuş olabilir. Aslında bu bir ‘düşünce’ değildir, Kutsal Yazılar’da açıkça resmedilen bir gerçektir. Hiçbir şey bu olayın gerçekleşmesine engel olamaz! Bunu nereden mi biliyorum? Peygamberlik, tarihin önceden yazılmasıdır. Bunu yalnızca Tanrı yapabilir. O halde Tanrı bu geleceği tarihin bir parçası haline getirmeye mi karar verdi? Evet. Bu nedenler geçmişteki olayların gerçekleşmiş olması ne kadar kesinse bunun gerçekleşeceği de o kadar kesin. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu’nun 1914 yılında 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında savaşması, Türkiye’nin 1952’de NATO’ya üye olması ve sizin _______ yılında doğmanız gibi. Bu konuda daha fazla öğrenmek için İsa’nın Yerine Getirdiği Peygamberlikler başlıklı makaleleri okumanızı öneririm. İsa yeryüzüne dönecek, ve bu dönüşü iki aşamalı olacak.
Daha önce dediğim gibi Yahudi olsaydınız bu peygamberliklerden zaten haberiniz olurdu. İşte bu peygamberliklerden biri. Kutsal Yazılar’da, iki kör adamın mucizevi bir şekilde iyileştirilmesinden 700 yıl önce yazılmıştı.
“Çünkü bize bir çocuk doğacak, bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9:6, Eski Antlaşma)
Sadece Tanrı’ya Atfettiğimiz Nitelikler
Ne kadar sıradışı isimler ve unvanlar! Biraz bu konuda düşünün. Bu isim ve unvanları taşıyan kişi ne kadar sıradışı olmalı! Bir gün, bu dünyada sadece Tanrı’ya atfettiğimiz nitelikleri taşıyan Biri yürüyecekti. Tanrı Eski Antlaşma’daki bu peygambere, geleceği görmesi, olağanüstü Olan’ı görüp O’nu betimlemesi için esin verdi. Bunu anlayabilir misiniz? Peygamber anlayamadı, ben de anlamıyorum. Tanrı, hiç akıl yürütmeden iman etmemizi beklemiyor bizden fakat aklımızın sınırlı oluşu imanı gerektiriyor. Kör adamların gördüğü ama kalabalıkların anlayamadığı bu Kişi hakkında biraz düşünün. Çevrenizdeki kalabalığın göremediği ama size yavaş yavaş açıklanan bu Kişi hakkında düşünün. İsa’da cennetin bütün güzelliği, insan bedeninde vahiy edilmiştir. Çok kısa bir süre için göklerin kapıları açıldı ve Tanrı bizlere yaklaştı. İnsanı şaşırtan bir ikilikte insan bedeni ilahi Olan’a mesken oldu. Kutsallık ve dünyasallık içiçe geçti.
Kör adamlar kalabalık tarafından azarlandı ama onlardan korkmadılar. Ne harika, değil mi?!! Umarım siz de onların örneğini izlersiniz ve İsa sizin bulunduğunuz yoldan geçtiğinde ve yaklaştığında kimsenin sizi korkutmasına izin vermezsiniz. Kalabalık, güçlü bir şekilde düşüncelerini beyan etti, ama İsa durdu. Merhametle dolan gözlerle kör adamlara döndü. Ne yapmasını istediklerini sordu.
“Onlar da, “Ya Rab, gözlerimiz açılsın” dediler.”
Bu kör adamlar İsa Mesih’in kendilerini iyileştirebileceğine ilişkin çok sağlam bir inanca sahipti. İsteklerine karşılık vermek herhangi bir insan için olanaksız değil miydi? Öyleydi ama bu günden çok önce, İsa’nın sadece bir insan olmadığı sonucuna varmışlardı. İsa, bu taraflara daha önce gelmemişti ama onun hakkındaki haberleri duymuşlardı. Mesih’in nihayet geldiğine dair haberleri de almışlardı. Bu iki kör adam o anı değerlendirdi ve zaten hikayenin geri kalanını biliyorsunuz.
Hayatınızda yeni bir sayfa açmanın zamanı geldiğine inanıyorum. Bu sayfa, İsa’ya seslenmenizle başlayacak. Durup dinleyecek mi? Komşularınız ne diyecek? Kime ne? Kimin onayını istemelisiniz? Sonsuzluk açısından gerçekten önemli olan nedir? İsa’nın sizi dinliyor olmasının değeri nedir?
Yüreğinizin O’na aşağıdaki gibi bir dua yükseltmesine ne dersiniz?
“İsa, senin hakkında daha önce bir şeyler duydum. Görünen o ki, bunların büyük bir kısmı yanlış bilgi. Artık, kör adamlar gibi seni olduğun gibi görmek istiyorum. İncil’i okurken anlamama yardım et. Her sayfasında benimle konuş. Okumamı istediğin yazılara doğru beni yönlendir.”
Gültekin Tomrul
(hepsi tarafımdan değildir.)